18 Mayıs 2024 - Cumartesi

Şu anda buradasınız: / 7 EKİM SÜRECİNİ ORTAYA ÇIKARAN SEBEPLER
7 EKİM SÜRECİNİ ORTAYA ÇIKARAN SEBEPLER

7 EKİM SÜRECİNİ ORTAYA ÇIKARAN SEBEPLER Ahmet Faruk Asa

7 Ekim’de Gazze’deki direniş gruplarının “Aksa Tufanı” ismini verdiği operasyon ile başlayan, ardından İsrail’in Gazze’ye yoğun saldırılarını içeren süreç, sadece Filistin-İsrail meselesini değil, bölgedeki dinamikleri derinden etkilemiştir.

Direniş gruplarının bu operasyona başlaması tüm dünya tarafından sürpriz bir gelişme olarak karşılanırken, son yıllarda yaşanan gelişmeler 7 Ekim’i ortaya çıkardığı gibi, bölgenin yeni krizlere de açık olduğun göstermektedir.

Direniş gruplarının 7 Ekim’de İsrail’e karşı bu operasyona başlama sebeplerine gelecek olursak; burada birkaç bölge gerçekliğinden bahsetmek gerekmektedir.

İlk olarak, Filistin meselesinin temel yapıtaşı haline gelen konulardan bahsedebiliriz. Kudüs’ün statüsü, yerleşimler, geri dönüş hakkı, abluka, esirlerin durumu gibi konular geçmişten bugüne Filistin meselesinin temel yapı taşı olmuşlardır. Bu konularda, herhangi bir çözümün var olmaması, ek olarak İsrail’in bu konularda izlediği politikalar, zaman zaman krizler ortaya çıkarmıştır. Sonuncusunu 2021 yılında gördüğümüz büyük kriz; Kudüs’teki hak ihlalleri, Mescid-i Aksa gibi temel konularda İsrail’in politikaları neticesinde ortaya çıkmış ve Gazze’de bu süreçten etkilenmiştir. 2023 yılına geldiğimizde temel konularda, İsrail’in saldırgan politikalarına devam etmesi, üstüne değişen bölgesel konjonktür, 7 Ekim sürecini ortaya çıkarmıştır.

Mescid-i Aksa’ya Ekim ayından önce bir aylık zaman zarfında on binden fazla Siyonistin baskında bulunması, Mescid-i Aksa’yı büyük bir tehlike ile karşı karşıya bırakmıştır. İsrail, zamansal bölünmenin olduğu ve günün belirli zamanlarında Yahudilerin baskın ile ibadet ettikleri Mescid-i Aksa’da mekânsal bir bölünme de istemektedir. Mescid-i Aksa’nın bir bölümünün Sinagog olarak kullanılması fikri, İsrail siyasetinde kendine daha fazla yer bulmaktadır. Yurt dışından ibadet amaçlı kızıl inek getirilmesi, Mescid-i Aksa’da ibadet yasaklamaları ve ibadetgahlara yönelik kısıtlamalar, kutsal günlerde burada ibadet etmek isteyen Siyonistlere verilen ödüller, İsrail’in Mescid-i Aksa politikalarının yalnızca bazıları olarak zikredilebilir. Yakın dönemde yaşanan “El-Halil” hadisesinin akabindeki sürecin Mescid-i Aksa için de oluşturulmak istenmesi Filistinli grupları Mescid-i Aksa’yı savunma konusunda harekete geçirmiştir. Nitekim operasyona “Aksa Tufanı” isminin verilmesinin ardında bu gerekçeler yatmaktadır.

İsrail siyasetinin radikal manevralarının da üzerinde durmak gerekmektedir. 2022 yılında yapılan son seçimlerde yeniden göreve gelen Netanyahu ve kabinesi, İsrail siyasetindeki en radikal kabine olarak tarihteki yerlerini almışlardır. Smootrich, Ben Gvir gibi isimlerin kabinede görev aldığı bu hükümet, uygulamaları itibariyle bölgede krizin tırmanmasına yol açmışlardır.

Odasında El-Halil katliamcısı Goldstein’in resmini asan, terör örgütü Kach’da görev alan Ben Gvir, başta Kudüs olmak üzere radikal söylem ve eylemleriyle öne çıkmaktadır. 2021 yılında Şeyh Cerrah Mahallesi’ndeki olayların da aktörü konumunda olan Gvir; yerleşimlerin arttırılması, Mescid-i Aksa’nın Yahudi mabedi haline getirilmesi, yerleşimcilerin silahlandırılması gibi görüşleri savunmaktadır. Ben Gvir’le benzer düşünceyi paylaşan isimlerin de öne çıktığı bu hükümetin karnesi, yeni krizlere kapı aralamaktadır.

İdari tutukluluk adı altında Filistinlilere yönelik baskıların arttırılması, Gazze’deki ablukanın şiddetlendirilmesi, yerleşimler, Kudüs ve Batı Şeria politikaları Filistinliler için tepkinin yeniden kolektif hale gelmesini sağlamıştır. 2023 yılında Cenin’in İsrail tarafından yeniden hedef alınması ve saldırı düzenlenmesi, 7 Ekim öncesi bölgede yükselmeye başlayan krizin izlerini taşımaktaydı. Batı Şeria’da gençler tarafından örgütlenen yeni direniş grupları ve faaliyetleri, Filistin halkının işgal politikalarına dair yaklaşımlarını gözler önüne sermektedir. “Batı Şeria’nın Gazze’si” olarak adlandırılan Cenin’deki halk tepkisi, aylar sonra Gazze’de de kendini göstermiştir. Nitekim 7 Ekim’in ardından İsrail saldırıları, Batı Şeria bölgesini yeniden hedef almış yüzlerce Filistinli hayatını kaybetmiştir. İsrail’in ayrımcı politikalarına son vermemesi, Batı Şeria’da yeni krizlere kapı aralamaktadır.

Normalleşme anlaşmalarının yeniden yüksek sesle zikredilmesi de 7 Ekim sürecinin ortaya çıkışında üzerinde durulması gereken gelişmelerden biridir. Normalleşmenin son halkası olarak öne çıkan Suudi Arabistan’ın İsrail ile yakın diyalog ve müzakere içinde olması, Körfezin güçlü ülkelerinin de İsrail ile normalleşme sürecine girmesine sebep olma ihtimali taşıyordu. Normalleşmeye yeni halkaların eklenmesi ise Filistin meselesinin geleceği açısından yeni bir gerçeklik ortaya çıkaracaktır. Normalleşmelerin getireceği risklerin önüne geçmek, 7 Ekim sürecinin ön sebeplerinden biri olarak gösterilebilir.

Dünya genelinde Filistin meselesinin pandeminin ardından gündemden düşmeye başlaması da 7 Ekim’i hazırlayan sebeplerden biri olarak görülebilir. Ancak görülmesi gereken en büyük sebep direnişi yeniden Filistin meselesinin merkezine yerleştirme gereksinimidir.

Hamas, 2017 yılında açıkladığı “Yeni Belge” ile son yıllarda oldukça ılımlı bir siyaset yürütmekteydi. Arap Baharı sonrası bölgede zayıflayan imajını diplomasi ile aşmaya çalışan harekete rağmen İsrail işgal altındaki topraklarda agresif ve saldırgan bir politika izlemiştir. Ancak bu noktada Hamas’ın yapısının iyi anlaşılması gerekmektedir. Direniş hareketi, sadece askeri bir yapılanma değil aynı zamanda siyasi bir mekanizmadır. Bununla beraber halkın talep ve beklentilerine karşılık da vermesi gerekmektedir. Siyasi çözüm olanaklarının İsrail tarafından durma noktasına getirildiği Filistin’de halkın varlık gösterebilme adına tek seçeneği direnişi devam ettirmek olmuştur. Bu açıdan, direniş hareketinin Filistin halkının beklentilerine de karşılık vermeye çalışarak planlama yaptığını söyleyebiliyoruz. 7 Ekim operasyonu ile direniş, yeniden Filistin mücadelesinin merkezine yerleşmiştir.

Gazze kıyısındaki enerjinin 7 Ekim sürecinin başlamasındaki rolü tam olarak bilinmiyor olsa da, Gazze’deki direnişin hesaba katılmadığı bir enerji sürecinin konuşulma imkanı oldukça azalmıştır. Ancak İsrail saldırılarının ikinci aşaması olarak da görülen direnişin pasifize edildiği bir manzara, enerji sürecini de etkileyebilir.

Bugün gelinen noktada tüm dünyada İsrail karşıtı ve Filistin ile dayanışma içinde gösteriler yapılmaktadır. Özellikle Batı’daki ülkelerde Filistin adına bu zamana dek yapılmış en kalabalık eylemler ile karşı karşıyayız. İslam devletlerinin sokağındaki manzaraya baktığımızda ise eylemlerin standart şekilde devam ettiğini görüyoruz. Sadece kamusal alanlarda değil, tüm dünyada sosyal bir birliktelik de mevcut. Bu açıdan bakıldığında direniş gruplarının 7 Ekim’e dair değiştirmek istedikleri tablolarda ilerleme kaydettiklerini görüyoruz.

Normalleşme anlaşmalarının bir süre daha rafa kaldırılması, halkların liderlerine Filistin’e dair baskı yapması bu durumu doğrular nitelikte örneklerdir. Bununla beraber, 7 Ekim sürecinin yalnızca Filistinlilerin inisiyatifinde yürütülüyor olması da ayrı bir gerçekliğe işaret etmektedir. 1967 yılındaki yenilginin ardından mücadeleyi kendi irade ve imkanları ile yürütmek isteyen FKÖ, Kerame Direnişi ile bir başlangıç yapmış ve ulusal liderliği üstlenmiştir. FKÖ’nün başlattığı süreç, Yaser Arafat ve arkadaşlarını tüm Filistinliler nezdinde muhatap haline getirmişti. Son yıllarda zaman zaman Körfez bazen de direniş etkisinin baskısı altında kaldığı ve angaje olduğu ifade edilen direnişi, bu sürecin tüm inisiyatifini kendi iradesinde sağlayarak, Filistin’in geleceğindeki rolüne dair önemli bir adım atmıştır.

Yeni başlangıç, direnişin güçlenmesini istemeyen bloklar için Gazze’nin yönetiminin el değiştirilmesini gündeme getirse de, sürecin halk nazarında direnişe yönelik itibarı arttırdığını söyleyebiliriz. İsrail için tahliye düşüncesinin istenilen sonuçları vermemesi, bundan sonra atılacak adımların direnişin tasfiyesi üzerinde kurulacağını gösteriyor. Bu konuda ABD başkanı Joe Biden’ın açıklamaları da bunu göstermektedir. Biden, bir koalisyon ya da görev devrini Gazze’nin geleceğinde bir çözüm olarak görmektedir.

 

 

logo
Bugünün ihyasından yarının inşaasına
Bize Ulaşın

0(216) 612 78 22

0(216) 611 04 64

vuslat@vuslatdergisi.com

Ihlamurkuyu Mah. Alemdağ Cad.
Adalet Sok. No:11 P.K 34772
Ümraniye / İstanbul